Müzikte Yeni Bir Tarz : Samimiyet

Son zamanlarda popüler kültüre ait olmayan ancak yavaş yavaş bazı çevrelerce moda haline gelmeye başlayan bir müzik tarzı oluşmakta.

Çünkü İnsan...

Söyledikleriniz beni cezbetti doğrusu. Ama bu ülkede günler Neşet Ertaş ile biter. "Cahildim dünyanın rengine kandım" der her akşam ve ...

Kalbim

"dayanmak artık kolay değil bırakacak gibisin yarı yolda, kalbim"

Evren Bozması

üyük ev ablukada'nın en vurucu sözlere sahip 2 şarkısından biri "evren bozması". Diğeri de "en güzel yerinde evin" ama onla ilgili değil tabi bu yazı, "yakınlarda bir gezegende unuttuğum tüm şeyler"le alakalı.

"F Tipi" Filmi Hakkında...

devrimciler gidip filmde sıkılırken, filmden çıktıktan sonra "mutlaka izleyin bu hikayeler gerçek, f tiplerinde olanları görün" falan diyebilirler ama çok net biliyorum filmde sıkıldılar. çünkü evet anlatmak istenilen şey güzel ama ortaya çıkan şey değil.

29 Temmuz 2013 Pazartesi

Kendimi Koşturacak Değilim - 4

Dört fiyakalı cümleyi bir araya getirince şiir sandık ve pek bir fiyakalı durdu bizim aşkımız uzaktan. Oysa anlaşılması en zor adamlara bile, kendi boktan şiirlerini giydirip sahte bir kimlik yüklemişti bu halk. Boktan şiirleri, fiyakalı adamlara ait sanıp en boktan olanı sanat ilan ettik. Bu ülkenin en iyi sinema filmlerini çok az kişi izledi sevgilim. Ve tabi, senin de güzelliğini kimse farketmedi. İşte bu yüzdendi biraz da bu yüzden olan.

Depresyona girmiş kadınların kafa karışıklığına dalıp birkaç sevgiliyi edindik tecrübe. Bu da yetmezdi elbet.  Ergenlik sendromlarını kullanarak ilerleyen bir edebiyata hakim oluyorduk giderek. Düşünceler bile edineceğimiz faydalar için metalaşmıştı. Her şey boktanlaşıyor sevgilim, bir sen kaldın sanki bardağın dolu tarafını temsilen. İşte bu yüzden biraz da bu yüzden olan.

Sence marijuana içen bir maymunun evrimi nasıl olur? Tanrı bu zıkkımı kaçıncı gün yarattı da dünya bu kadar dengesizleşti? Tanrı yarattığını sadece izlemiş midir yoksa bakmış mıdır bazı şeylerin tadına?  Tanrı bence bad trip’e bağlamış sevgilim, yoksa imkansız böyle bir dünya yaratmaz. Çırpınıyor şuanda, yüzü bembeyaz, ölmekten korkuyor. Öldürüyor da bazıları tanrıları ama bir önemi yok şuan bunların. Allah katında zaman neden yavaş sanıyorsun? İşte biraz da bu yüzden, akıp gidiyor zaman ellerimden. Malesef tanrısal bir kafa yaşayamıyoruz. Sen hiç kendini tanrı sanan bir adam gördün mü? Ben gördüm. Marijuana içen bir maymunun evriminden olsa olsa tanrı olur bence. Aslında bu yüzden biraz da, bütün bu olan biten.

Bilim adamları yavaş yavaş evrenin varoluşunun tesadüften ibaret olduğunu kanıtlarken, karşılaştığımız bütün tesadüfleri ilahi bir olay gibi karşılıyorduk. Oysa kural buydu sevdiğim. Kural, tesadüfen sevmekti seni. Ne kadar gerizekalı olduğumuzu düşünebiliyor musun? Maymunun tekinin geçirdiği bad trip yüzünden geldik bu hale. Tanrıya güzel müzikler çalmalıyız, ney üfleyelim bu gece. Sana baktığımda kulağımda güzel bir müzik çalıyordu, acaba bakmış mıdır tanrı senin tadına? Ah, o zaman bu yüzden mi bütün olanlar?

Cemal Süreya’dan değilim bugünlerde, Afrikaya da dahil değilim. Bugünlerde her şeyi kendime bağlıyorum, iyi mi. Ama nasıl oluyorsa, içimde senden bir şeyler buluyorum. Bu kör olasıca tanrı da nereden çıktı? Ça m’est egal sevgilim ça m’est egal. Bırakalım, olsun olan. İşte bu yüzden de değil, kaderden de değil. Sadece olduğu için, bütün olan.

                                 
                                    

28 Temmuz 2013 Pazar

Var et kendini!

Kendimden başka hiçbir şeyi anlamlandıramam. Mutluluğu bu arayışta buluyorum. Başka ve diğerlerin gizeminin çekicilik dışında bir getirisi yok, asıl hazine kendi içinde. Yaşamak dediğin şey, kendini anlamlandırmanın altında gizli. Arayışı ve beklentileri diğer insanlarda aramak, yokoluşunun sembolü, savaşmamız gereken şey tamamıyla benliğimizden ibaret, diğer her şey yokuş aşağı bir yuvarlanış.

Radikal değişiklikler, beklediğimiz anlarda gerçekleşmiyor. Yaşadığımız kritik olaylar, bir gün trenin camından hayatı izlerken kendi iç çekişmelerimiz sayesinde değiştiriyor bizi. Hiç beklenmedik bir anda, kendimizi savunmasızca yakalıyor ve yokoluşlarımızdan yeni varlığı kazanıyoruz. Kurtuluş, başkalarında değil, insanın kendi iç acılarında. Kurtuluş, mağlubiyetleri zafere dönüştüren savaşımlarımızda ve bu savaşımların tamamı sadece kendimizle. Mutluluk burada, insanın yükselişi burada.

Bazı diğer tecrübeler vardır. Başka insanların başka başka yaşadıkları. Mesela basit bir hikaye içeren bir film. Bu tecrübeler elbette bize dokunacaktır. Peki ne zaman? Sessizlik zamanında. Hayatımızı etkileyen, değiştiren filmlerde sessizlik hakimdir ve bu işi beceren filmlerin hepsi hiç ummadığımız zamanlarda çıkmışlardır karşımıza. Hiçbir şey beklemediğimiz filmler, asıl beklentileri karşılamıştır daima.  Biz de beklentilerimizin karşılığını hep yanlış yerlerde arıyoruz ve bunlara cevap en sonunda kendimizden geliyor. Kendinden nefret ettiğin gün, kendinle gurur duy; bu iyi bir şey. Çünkü o andan itibaren daha çok sevebileceğin, daha yüksek bir insan yaratacaksın kendinden. Çünkü o an savaşın başlamıştır kendinle ve bu elbette ki bir sonuç getirecektir.

“An ki fiskiyesidir sonsuzluğun,
Keşke yalnız bunun için sevseydim seni” diyor Cemal Süreya. Aşk dediğin şey, yanındaki kadınla sonsuzluğu hissedebildiğin, zamanın dışında varolduğun bir andan ibarettir. Aşk sadece anlıktır ve o an, sonsuzluğa erişmiştir. Yine filme bağlarsak, Bin Jip filmi aşktır. Romantik komediler yalandır, sadece hayallerimizi süsler. Daha fazlası değil. Bin Jip filmi bize kendimizi ve kendi aşkımızı hissettirirken, romantik komediler bizi başka hayatlara imrendirir ve bu tam anlamıyla bir yokoluştur. Kendini varedememektir. Günümüzde yaşanan çoğu aşk, kendi varlığını yok etmekten ibaret. Her şey sessizliğin içinde ve kendi ruhunda gizli, bütün varoluş bu. Ne demiş Turgut Uyar;
“Çünkü sessizce yaşanmalı her şey,
Bir devrim sessizce olmalı mesela”

İşte biz kendi devrimimizi yapacağız. Tekil ve küçük hayatlarımızı, yokolanla varolacak olanın sessizce savaşı içerisinde devrime kavuşturacağız. Kendimizi alt edecek ve yükseleceğiz. Yaptığımız devrim sessizce olmadığı sürece, bu sadece gösterişten ibaret olacak ve kendimizi kandıracağız. İşte kendini kandırıp sevmeye başladığın o an, utan kendinden. Sen bir hiçsin, çünkü kendini kandırıp diğerlerini önemsiyorsun. Bütün insanlık bir varlık haline gelirken kendini çöpe atıyorsun. Çöpe at insanlığı, kendini var et.

“Kurtuluş garantileyen şey nedir? İnsanın artık kendinden utanmıyor olması.” Bu sözü kazı aklına. (F.W.Nietzsche)

Her şey değişir. Asıl gerçeklik, içerisinde bulunduğun durum değil, değişim ve zamanın kendisidir. İnsanların binlerce yıldır taptığı tanrı bile evreni, belli bir zamanda, yedi günde yarattı. Yani zaman, insanların taptığı tanrının bile ihtiyaç duyduğu yüce bir varlık ve varolan her şey değişime sebep olan zamana ait. Senin anlamın, zamandan ibaret, değişimden ibaret. Bu kavramlar olmasaydı, sen olmayacaktın. Kendini bunlarla tanımla. Bu kavramlara bırak kendini ve diğer her şeyle mücadele et. Oysa bakıyorum da bu kavramlar, mücadele etmeye çalıştığımız tek şey olmuş bugün. Halbuki mağlup olmanın garanti olduğu tek konudur bunlar.

Şimdi karar ver. Topluma ait bir makina mı olacaksın yoksa yaşamak denilen işi yapan bir birey mi olacaksın. Bak bir etrafına, her yer robotlarla dolu. Kendini insan kıl, var et kendini. Kimse sana kurtuluşu getirmeyecek, kimse sana mutluluğu sunmayacak. Her şey senin içinde gizli. Diğerleri sana sadece yol gösterebilirler, mücadele etmek senin işin. Güçlü olan ayakta kalır, hem fiziksel hem de psikolojik olarak algıla bu kuralı ve savaş kendinle. Eskimeye yüz tutmuş tarafını öldür, kendini alt et. Güçlü olursan ayakta kalan tarafın bu olacak. Doğanın kuralı olan bu söz senin de kuralın çünkü.


27 Temmuz 2013 Cumartesi

Kendimi Koşturacak Değilim - 3

Yaşanmışlıkların izleri vardı yüzünde. Ama ne bir kırışıklık ne de suratını gizleyen bir makyaj... Her şey ortadaydı, apaçık. Bu yükü kaldırabilir misin, diyordu kadın hiç konuşmadan. Ama konuşmuyordu işte. Belki belli belli bunu isteseydi, hiç üstesinden gelebileceğini düşünmeyecekti. Lakin karşısındaki gözleri kaybetmekten korkuyordu. Üsteledi bu yüzden. Her şeyi yapabilirim, her şeyin üstesinden gelebilirim dedi seslice; sanki her şeyi biliyormuş gibi. Hiçbir şeyi bilmiyordu ama kadının bakışlarını ve yüz hatlarını doğru algılamıştı.

Kendi geçmişi geldi aklına ve güldü. Umutsuzca geçen senelerine güldü, kendi acısını bile kaldıramadığı senelere. Apartmanın en tepesine çıkıp, yeryüzüne hızlıca çakılıp ölmeyi planladığı güne güldü. Şimdi başkasının acılarını da kaldırabileceğini düşünüyordu. Hayat ne çabuk değişiyor diye düşündü. Ama değişen çok fazla bir şey yoktu. Tek değişken, aşık olmuş olmasaydı ve bunu kendisi dahi bilmiyordu.

Kadın, ona her şeyi unutturuyordu. Düşüncelerini susturdu ve yanına sokuldu. Gözgöze gelip bekledikleri beş saniye, sanki beş ay gibi geldi. Dudakları birbirine değdiğinde, tek hissettiği şey yaşamaktı. Dört sene sonra, ilk kez yaşamaya bu denli sarılmıştı. Çekingenliği gitti ve biraz daha sarıldı yaşamaya. Dudakları ıslaktı, söylenmemiş cümlelerle ıslanmıştı. Sonra ikisinin söyleyemediği cümleler birleşti ve bir oldular. O gece kimse duymamıştı belki ama her şey söylenmişti. Tek bir kelime bırakmadılar artlarında.

Haluk, üstünü giyindikten sonra çatıya çıkmak istedi. Yıllar önce yere çakılıp hayattan kurtulmak istediği yerde, bu sefer kendisine hayat veren kadınla ayaklarını yeryüzüne sallandırdı. Korkuyordu Haluk ama bunla hiç ilgilenmiyordu, ilgilendiği şey yanındaki kadının korkuyor olmasaydı. Ayakları yeryüzüne bakarken sırtlarını zemine verdiler ve yıldızları seyrettiler. Artık akıllarında olan şey yeryüzü değil, bulutlardan çıkardıkları şekillerdi. Artık birbirlerinin hayallerine karışıyorlardı. O gece, iki insan her şeyi gerisinde bırakıp yepyeni bir hayata başladılar. Yeryüzüne bakıp çakılan suratları, artık gökyüzünün derinliklerindeydi. Sonra döndü ve tekrar gözlerinin derinliklerine saplandı. Dudakları tekrar ıslandı ve bir kez daha terlediler o gece.
Doğanın güzelliği, insanoğlunu hep şaşırtmıştı. Ama Haluk, ikinci kez bir kadının güzelliği karşısında şaşkına dönmüştü. Sabah uyanıp pencereden dışarı baktığında, doğanın güzelliklerine çok alışıkmış gibi derin bir nefes çekti içine. Hava hiç olmadığı kadar güzel, Haluk'un dünyası hiç olmadığı kadar hızlı dönüyordu. En azından şimdilik...