Söyledikleriniz beni cezbetti doğrusu. Ama bu ülkede günler Neşet Ertaş ile biter. "Cahildim dünyanın rengine kandım" der her akşam ve biz bunu çoktan tecrübelemiş vaziyette rakımızı içeriz. Evet, söyledikleriniz çok güzel ama ben bu renge kanmayacak kadar tecrübe edinmişim. Beni ve tüm insanlığı düşünüp kederleniyorsunuz, teşekkür ederim ama henüz kendi varlığınız için yapmadığınız bu davranış beni de sizin adınıza üzüyor doğrusu. Söylediklerinizi, aklınızda kurduklarınızı sevdim ama bedenlerinizin
isteklerini ve yaptıklarını da aynı ölçüde siz seviyor musunuz? Oysa
düşündüğünden ziyade isteklerinin esiridir insan. Aklıyla bir dünya kurmuştur
ama onu yöneten bedenidir. Aklınızın kurduklarını kendi bedeninize
aktarabildiniz mi ki tüm insanlığa sesleniyorsunuz?
İnsan içinde iyiyi ve kötüyü barındırır. İnsan tarafından ortaya atılmış her şeyin içinde de bu vardır. İşte bu yüzdendir, her şeyin iyi ve doğru olanını bize gösteren tanrıya duyduğumuz ihtiyaç. Sonra gün geldi o tanrı da öldü. Ama tanrıyı öldüren bu insanlar kendileri tanrı olmaya kalkışarak bize iyiyi ve doğruyu sundu. Sözleri beni cezbetti doğrusu ama insan söylediklerinden değil yaptıklarından ibarettir. Benim de acılarımı Neşet Ertaş’la yaşadığım tanrısız akşamlardan öğrendiğim bir şey var ki, insana gerçeği gösteren ve onu değiştiren; kendi travmalarıdır.
Abdülhamit’i Abdülhamit yapan düşünceleri miydi sanıyorsun? Kişiliğiydi. Baskıcı rejimin arka planında evhamlı bir karakter yatıyordu. Düşünceleri de bu karakterin çerçevesinde şekilleniyordu. Hepimiz gibi, sen ben gibi... Bir kadın seni aldattığında, anlarsın dünyanın kaç bucak olduğunu. İşte Neşet Ertaş da o zaman girer devreye. Sen oturup bunu sorgularken aslında dünyan değişir bir yandan. Oysa sen dünyayı değiştireceğine inanıyorsundur. Bir bakarsın, değişen sen olmuşsun.
“Karşılaştığımız herkes, biz beğenelim beğenmeyelim, bizi icat eder” diyor Adam Phillips. Anlatmak istediğim şey de bu. Sen seni icat edenler üzerinden bütün bir dünya uğruna sloganlar atıyorsun. Ya bütün bunların dışında bir şeyle karşılaşırsan? Bu dünyanın kuralları yalnız bu dünyada geçerlidir. Jupiter’e gittiğinde bu gezegenin bilimsel verilerinin hiçbir önemi kalmaz. Her şey farklıdır, sıfırdan başlarsın. Peki ya senin değerlerinin benim için bir önemi yoksa? Ya o çok cezbedici sözlerinin bende bir etkisi yoksa? O zaman beni de içine katan bu “genel” verilerin anlamsız kalıyor.
Düşünme demiyorum, düşün. Ama bana uygulamaya kalkışma bunu. “Çünkü senin de bir ütopyan varsa, insansın” demiş Yılmaz Odabaşı. İnsanlığın gereği olarak düşün. Benim de var bir ütopyam ama kalkıp da tüm dünya böyle olacak nidaları atmıyorum. Biliyorum, kişiliğim ve yaşadıklarım yüzünden kuralsız bir dünya diliyorum. Ama bunu tüm insanlığa mal edecek değilim. Çünkü sizi icat eden şeyler farklı, benim dünyamın kuralları farklı.
Düşüncen yaşasın, bana doğrulttuğun silahın değil. Çünkü ben senin düşüncene bir baskı yöneltmedim. En azından ben... Ama sen bana bunu yapmadığını söyleyebilir misin böyle tepeden bakarak beni yargılarken?
İnsan içinde iyiyi ve kötüyü barındırır. İnsan tarafından ortaya atılmış her şeyin içinde de bu vardır. İşte bu yüzdendir, her şeyin iyi ve doğru olanını bize gösteren tanrıya duyduğumuz ihtiyaç. Sonra gün geldi o tanrı da öldü. Ama tanrıyı öldüren bu insanlar kendileri tanrı olmaya kalkışarak bize iyiyi ve doğruyu sundu. Sözleri beni cezbetti doğrusu ama insan söylediklerinden değil yaptıklarından ibarettir. Benim de acılarımı Neşet Ertaş’la yaşadığım tanrısız akşamlardan öğrendiğim bir şey var ki, insana gerçeği gösteren ve onu değiştiren; kendi travmalarıdır.
Abdülhamit’i Abdülhamit yapan düşünceleri miydi sanıyorsun? Kişiliğiydi. Baskıcı rejimin arka planında evhamlı bir karakter yatıyordu. Düşünceleri de bu karakterin çerçevesinde şekilleniyordu. Hepimiz gibi, sen ben gibi... Bir kadın seni aldattığında, anlarsın dünyanın kaç bucak olduğunu. İşte Neşet Ertaş da o zaman girer devreye. Sen oturup bunu sorgularken aslında dünyan değişir bir yandan. Oysa sen dünyayı değiştireceğine inanıyorsundur. Bir bakarsın, değişen sen olmuşsun.
“Karşılaştığımız herkes, biz beğenelim beğenmeyelim, bizi icat eder” diyor Adam Phillips. Anlatmak istediğim şey de bu. Sen seni icat edenler üzerinden bütün bir dünya uğruna sloganlar atıyorsun. Ya bütün bunların dışında bir şeyle karşılaşırsan? Bu dünyanın kuralları yalnız bu dünyada geçerlidir. Jupiter’e gittiğinde bu gezegenin bilimsel verilerinin hiçbir önemi kalmaz. Her şey farklıdır, sıfırdan başlarsın. Peki ya senin değerlerinin benim için bir önemi yoksa? Ya o çok cezbedici sözlerinin bende bir etkisi yoksa? O zaman beni de içine katan bu “genel” verilerin anlamsız kalıyor.
Düşünme demiyorum, düşün. Ama bana uygulamaya kalkışma bunu. “Çünkü senin de bir ütopyan varsa, insansın” demiş Yılmaz Odabaşı. İnsanlığın gereği olarak düşün. Benim de var bir ütopyam ama kalkıp da tüm dünya böyle olacak nidaları atmıyorum. Biliyorum, kişiliğim ve yaşadıklarım yüzünden kuralsız bir dünya diliyorum. Ama bunu tüm insanlığa mal edecek değilim. Çünkü sizi icat eden şeyler farklı, benim dünyamın kuralları farklı.
Düşüncen yaşasın, bana doğrulttuğun silahın değil. Çünkü ben senin düşüncene bir baskı yöneltmedim. En azından ben... Ama sen bana bunu yapmadığını söyleyebilir misin böyle tepeden bakarak beni yargılarken?
0 yorum:
Yorum Gönder