Müzikte Yeni Bir Tarz : Samimiyet

Son zamanlarda popüler kültüre ait olmayan ancak yavaş yavaş bazı çevrelerce moda haline gelmeye başlayan bir müzik tarzı oluşmakta.

Çünkü İnsan...

Söyledikleriniz beni cezbetti doğrusu. Ama bu ülkede günler Neşet Ertaş ile biter. "Cahildim dünyanın rengine kandım" der her akşam ve ...

Kalbim

"dayanmak artık kolay değil bırakacak gibisin yarı yolda, kalbim"

Evren Bozması

üyük ev ablukada'nın en vurucu sözlere sahip 2 şarkısından biri "evren bozması". Diğeri de "en güzel yerinde evin" ama onla ilgili değil tabi bu yazı, "yakınlarda bir gezegende unuttuğum tüm şeyler"le alakalı.

"F Tipi" Filmi Hakkında...

devrimciler gidip filmde sıkılırken, filmden çıktıktan sonra "mutlaka izleyin bu hikayeler gerçek, f tiplerinde olanları görün" falan diyebilirler ama çok net biliyorum filmde sıkıldılar. çünkü evet anlatmak istenilen şey güzel ama ortaya çıkan şey değil.

30 Ocak 2014 Perşembe

Kendimi Koşturacak Değilim - 17

Saatime baktım, yediyi on geçiyordu. Güneş daha yeni batıyor ve ben zamanı kucağıma almış, oturuyordum. Penceremden güneşin ve denizin kesiştiği yere, beton bir şehir manzarasının arasından baktım. Bir anda çocukluğumu özledim. Hemen ardından Nisan akşamlarını anımsadım. Bir anda her şeyi anımsadım sonra. Her şeyi özledim. Çünkü zamanı kucağıma alır, yaşarım sanmıştım. Oysa her şey elimden kayıp gitmişti ve ben köşemde oturup her şeyin nasıl değiştiğine seyirci oluyordum sadece.

Değişime ayak uyduramayanlar, ona karşı gelmeye kalkanlar bir bir göçüp gidiyordu dünyadan. Ben de penceremden dünyaya bakarken göçüp gitmiş hissediyordum.

Saatime tekrar baktım. Bu sefer yediyi yirmi iki geçiyordu. Zamanın kucağında ve evrenin karşısında oturuyordum. Buna benzer bir şeyi daha anımsıyorum ben. Seni anımsıyorum. Ben senin karşında da böyle olurdum. Senle beraber kaybolurdum. Her şey sana dönüşürdü. Bunla başa çıkabileceğimi sanır, asla beceremezdim. Sonra kendimi ancak başımı kucağına emanet ettiğimde rahat hissederdim. Bütün her şeye uzaktan bakıp, seni yaşardım. Senle beraber sonsuzluğa değerdim. Saatin kaç olduğunun önemi olmazdı.
Saat biraz daha ilerliyordu. Yaş ilerledikçe insan zamanın değerini daha iyi anlıyor. Ben ilerledikçe senle yaşadığım günlerin değerini anlıyorum. Ama ne başım senin kucağında ne de ben kendimi zamana emanet ettim. Yaşamak dururken, izlemek zorunda kaldım. Sanki sıkışıp kaldım, çıkamıyorum işin içinden. Oysa seninleyken, her şey gelirdi sanki elimden. Her şeyi başarabilirdim. Hislerim her yere erişebilirdi. Şimdiyse bu dört duvarın arasına tıkılı kaldı. Biraz sonra, bu etten vücudun arasına tıkılıp kalacak. Daha sonra, yok olup gidecek belki.

Saat ilerlemeye devam ediyor. Ben yerimde sayıyorum. Her şey akıp gidiyor, ben bile benden geçip gidiyorum. Artık zamanı bir kenara koydum. Seni bir köşeye bıraktım.  Biliyorum, güzel şeyler var bu dünyada ama genelde bunlar anıdan ileri gitmiyor artık. Güzellik, varolan acıya acı kattığıyla kalıyor sadece. Artık her şeyi bir kenara koydum bu yüzden. Tekrardan dünyanın ortasına düşmek, tekrardan rüzgarın hafifliğine bırakmak istiyorum kendimi. Tekrardan kendi ağırlığımın dışında bir dünyayı yaşamak istiyorum. Kaybolmak istiyorum. Çünkü bulmanın sonu yok, biliyorum. Gittikçe ağırlaşıyor her şey. Ağırlaştıkça da her şeyi hafifleten o kucağa başını koyduğun günleri daha çok özlüyorsun. O yüzden bütün bu ağırlığı bir kenara bırakıyorum.


Sokaktan güzel bir kadın geçiyor şimdi. Saat kimbilir kaç oldu. Ben de dışarı çıkıp birkaç yerden geçeyim bari.

Kendimi Koşturacak Değilim - 16

Kafasının üzerinde iki tane sivrisinek dolaşıyordu. Benden ayrılmak istediğini söylediği sırada sineklerden biri kulağına doğru yöneldi. Diğer sinek ise bir anda ortadan kayboldu. Gözlerimle biraz onu aradıktan sonra birama yönelip bir yudum aldım. Bardak altlığı Michael Jackson fotoğrafından oluşuyordu ve barda "Queen - Don't stop me now" çalıyordu ama ben hiç o havada değildim. Gitmek istiyordum.

"Sen bir şey demeyecek misin?" dedi.
"Senin isteğine karşı ne diyebilirim ki?" dedim, "ama eğer öğrenmek istediğin şey hislerimse, evet, olabilir, ayrılabiliriz. Ama bu sadece şuana ait bir durum. Sanki daha sonra seni özlermişim gibi geliyor. Bilmiyorum."

Karmaşık düşünce tarzımı çok severdi ve biraz da bu yüzden aşık olmuştu bana. Oysa şimdi bu sözlere nefret edercesine bakıyordu. Gözleri, bana yabancıydı. İki senedir hergün gördüğüm gözler, ilk kez böyleydi. Ve işte, sonunda sinekler tekrardan ortaya çıkıp kendini farkettirdi ve burnuna konan sineği elinin tersiyle kovdu. Biraz duraksadım ve;

"Bana böyle bakarsan seni sevemem ki" dedim.
Aklıma bana hayranlıkla bakan gözleri geliyordu. Bunun için onu hep özleyeceğimi biliyordum ama bir daha bana öyle bakmayacağı da çok açıktı. Karnım da çok acıkmıştı. Hüzünlü bakışlarıyla;
"Ben gidiyorum, hoşçakal" dedi.
Gözleri her şeyi anlatıyordu. Ben çaresizlik içinde eve gidip bilgisayarda oyun oynayacaktım. O ise bütün bu olan bitenlerden kendini suçlayıp bütün gece ağlayacaktı. Oysa ben bu hüznü onun gözlerinde ne zaman görsem, yeniden aşık oluyordum. Böyle gitmemeliydi ama aynı zamanda da bir şekilde gitmesi gerekiyordu.

Masadan kalktı, uzanıp sağ yanağımdan öptü ve sırtını dönüp gitti. Köşeyi dönene kadar izledim. Asla arkasına bakmadı. Karnım çok acıkmıştı ve biranın üzerine bir şeyler yemekten nefret ediyordum. Şuan dünyada olup biten her şeyden nefret ediyordum. Bir babanın eve gelirken, son parasıyla çocuğuna bir şeyler almasından bile nefret ediyordum.

Bardan kalkıp biraz yürümeye başladım. Yarım saat yürüdükten sonra yolda arkadaşıma denk geldim. Nasılsın, napıyorsun muhabbeti çabucak geçtikten sonra "sevgilin nerede" diye sordu.
"Bilmiyorum" dedim, "evindedir herhalde."
"Akşam rakı yapıyoruz, gel istersen."
"Sanırım bana uyar."