15 Aralık 2013 Pazar

Kendimi Koşturacak Değilim - 15

Büyük bir savaşın sonu gelmiş gibi. Geniş bir caddede yürüyorum ve etrafımdaki binaların hepsi viran halde. Sokaklardan alevler yükseliyor. Cadde, kan; kaldırım kenarları, ceset dolu. İsmimi hatırlamıyorum, sanırım savaş bana da vurmuş, hiçbir şey hatırlamıyorum. Sanki dünyaya şuan geldim. Sonunun geldiğini varsaydığım bu savaşta ölen taraf mıyım yoksa öldüren mi, bilmiyorum.

Ölü bir kedi görüyorum sokağın ortasında. Bir köpek, vücudundaki mide bulandıran yarayla beraber inleyerek geçiyor sokaktan. Karnındaki çocuğuyla beraber can veren anneler, camları dökülen binaların içinden belli oluyor. Ölüleri dikkatle inceliyorum, askere benzeyen genç ölülere rastlamadım henüz. Sanıyorum sivil bir alan bombalanmış. Peki ben? Ben kaç yaşındaydım?

Kuytu bir sokağa girip yürümeye devam ediyorum ve aniden biri bana doğru koşup koluma girerek beni bir binaya sokuyor. "Saklanmalıyız" diyip elime bir resim tutuşturuyor. "Aranıyoruz" diyor. Yüzümü ilk kez gazeteden koparılmış bir sayfada görüyorum.
"Haberin tamamı nerede?" diyorum. Önce biraz şaşırıyor ama sonra kafatasının düştüğü yerin kan gölüne bulandığı bir adamın elinden gazeteyi alıp bana veriyor. Bir sayfa tamamen bize ayrılmış durumda. Ben dahil üç kişinin fotoğrafı sayfanın en üstünde ortalanmış şekilde duruyor. Sanırım önümüzde kanlar içinde yatan kişi, üçüncü kişi. Hemen sol tarafta hain olduğumuzu kanıtlayan sekiz adet belge konulmuş. Sağ tarafa ise 'Görüldüğü yerde öldürülmeliler' başlığı konulmuş. Yazıda 'düşmanla işbirliği yapan' diyor, 'eski köşe yazarımız' diyor. Sanki göğüs boşluğumdan başlayarak bir ateş bütün vücudumu kaplıyor bir anda. Derken diğer 'hain' elime bir tabanca vererek "al abi, lazım olacaktır" diyor.

Eğer gazete doğru söylüyorsa, hafızamı kaybetmeden önceki halim bir katil. Hem de buradaki tüm canların yitirilmesine sebep olan bir katil. Peki ya doğru değilse? Buna emin olmalıyım. Etrafta uçuşan tozlar nefes alıp verişimi zorlaştırıyor ama tozların sayesinde binanın içinde biri öksürmek zorunda kalıyor. Arkadaşıma "sen kal" diyerek, sesin geldiği tarafa doğru yöneliyorum. Hemen üst katta, boylu boyunca yere uzanmış bir kadın, bir kez daha öksürüyor. Yanına eğiliyorum. Güç bela kendini doğrultarak suratıma tükürüyor. İçimde bir sinir birikiyor ama bu sinir karşımdaki kadına değil. Tükürük gazetede ifşa edilen adama gelirken şuan bunu ben hissediyorum. Kadın, suratıma iğrenerek bakarak:
"Üç kuruş uğruna kandırıldınız. Şimdi kentin her yanı sizin yüzünüzden dökülen kan kokuyor. Şerefsiz köpek!" diyor.

Sanırım gazete haklı. Alt kata inip gazeteyi bir kez daha alıyorum elime. Haberi baştan sona okuyorum. Eskiden köşe yazarı olduğum bu gazetede yaptığımız düpedüz sahtekarlıkmış. Gazete bundan dolayı özür diliyor. Tabi bu özrü gazetenin yeni sahibi yapıyor. Eski sahibi olan babası vicdan azabına dayanamayıp intihar etmiş. Biraz düşünmek için pencereye çıkıp dışarı bakıyorum. Duvarlarda birçok slogan yazılı ve genellikle "Medyaya son ver" gibi sloganlar mevcut. Olayı tam olarak bilmesem de artık suçlu olduğumu yavaş yavaş anlamış durumdayım. Hiç düşünmeden arkamı dönüp arkadaşımın yanına gidiyor ve tabancamı suratına doğrultarak tetiği çekiyorum.

Ben hayata sadece iki saatliğine geldim. Şimdi bütün bu ölümlerin sorumlularından birini, bir katili öldürmek için üçüncü saatimi görmemem lazım. Yani artık namluyu kendi ağzıma doğrultma zamanım.

0 yorum:

Yorum Gönder