Şimdi tüm insanlığın dilinden konuşuyorum. Havalar soğudu mesela, bugün iş çok yorucuydu. İşten eve dönmenin sıradanlığını yaşıyordum yine. Otobüsten indim, biraz yürüdüm ve metroya ulaştım. Dün bir şiir kitabı beğenmiştim Kadıköy'de ve bugün cebimde dolaşıyordu. Metroda sırtımı kapıya verdim ve cebimden kitabı çıkardım. Rastgele açtım bir sayfasını.
"Aşkın diliydi
Aramızdaki dil"
diye başlayan bir şiir çıktı karşıma. Durdum. İnsanlara baktım, kapılara baktım, sonra tekrar insanlara baktım. Bu şiiri burada okumak garip bir deneyimdi. Aramızdaki dil, insanlığın diliydi. Buradaki kimseyle özel bir iletişim tarzı kuramayacağımı biliyordum. Bir sonraki durağa vardık, kapılar açıldı, kapıların dışına baktım. Kitap aynı vaziyette elimde duruyordu. Bir durak daha aynı şekilde durmaya ve etrafıma bakınıp düşünmeye devam ettim. Sonra okumaya devam etmeye çalıştım ama gerisini anlamak bana düşmezdi. Çünkü havalar soğudu ve bugün iş çok yorucuydu. Aklım artık ineceğim durağa varmaya kitlenmişti.
Metrodan indim ve eve doğru yürümeye başladım. Etrafımda reklam panoları vardı ve hepsi farklı olup fark yaratmaktan bahsediyordu. Yürümeye devam ettim, bir kadın yolun kenarında oturmuş göz kırpmaksızın karşıya doğru bakıyor ve sigarasınının son nefesini içine çekiyordu. Kadının odaklandığı tarafa doğru döndüm, bir şey yoktu. Eli yüzü biraz kirliydi, üzerindeki yeşil parkanın kapüşonuyla kafasını örtmüş ve burnundan aşağısını kalın bir kaşkolla kapatmıştı. Öylece karşısına bakıp kendi kendine bir şeyler konuşuyordu. Merak edip onun olduğu kaldırıma geçtim ve yanından yavaşça yürüdüm. Onu geçer geçmez arkamdan "Sigaran var mı?" diye bağırdı. Cebimde bir tane içi dolu, bir tane artık sonu gelmiş iki paket vardı. Çıkardım ve içerisinde iki dal kalan paketi ona verdim.
"Bu senin mutlu olmana yetiyor mu?" dedi, ben arkamı dönmeye kalmadan.
Biraz şaşırdım doğrusu, ne demek istediğini de pek anlamadım ama artık böyle şeyler bende heyecan ve telaş yaratmıyordu. Ayrıca insanlar arasındaki iletişim tarzına takmıştım bir kere. Ona döndüm ve "içimi bilmiyorsun" dedim. Sonra yine arkamı dönüp evime gitmeye yeltendim. Derken, ona verdiğim sigara paketini alıp ayaklarımın önüne fırlattı ve cebinden kendi sigarasını çıkartıp yaktı. Durdum ve hiçbir şey demeden suratına baktım. Sigarasından iki nefes çektikten sonra bana döndü:
"Demek içini bilmiyorum he?” dedi ve alaycı bir şekilde güldü. Sanki hakkımda bir şeyler biliyor gibiydi. Biraz duraksadıktan sonra devam etti: “O yüzden mi sana bu sigara oyununu oynadım? İyi, evine gidip televizyona b… ”
"Dur, dur" dedim ve kaldırımın kenarındaki sigara paketini alarak yanına oturdum. Önce bir süre yolun kenarından geçen arabaları seyredip düşündüm. Sonra dönüp gözlerine bakmaya başladım. Zeytin gibiydi gözleri. Bir anda aklıma geldi. Bir sonraki dizede "sözlere dökülmedik" diyordu. Şimdi ben de bana söylenilen şeylerin devamına ihtiyaç duymuyordum. Hava da soğuk falan değildi zaten, üzerimdeki yorgunluk gitmişti. Kaşkolunun içinden burnunu çekiyordu, elleri cebindeydi. Yüzünde genel bir nefret belirtisi olsa da gözlerinde hüzün anlaşılıyordu. O güzel gözlerin daha fazla hüzünlü bakmasına dayanamadım ve "Demek bunları ikimiz de biliyoruz" dedim, "O zaman çabucak geçelim bunları, çay mı içersin bira mı?"
Gülümsedi, gözleri parlıyordu. İlk gördüğümde soğuktan kaskatı olmuştu ama şimdi vücudu başka dillere kapalıydı. Sonra eve gittik, çay da bira da içmedik. Önce kahveyle, sonra birbirimizin vücuduyla ısındık. Duş aldıktan sonra benim kıyafetlerimi giydi. Yatağa girerken giydiğim kıyafetlerin bu kadar güzel oluşunu şaşkınla karşıladım. Sonra dvd arşivime bakıp, kitaplığımda göz gezdirdi. Eline bir kitap aldı, yanına sokuldum. Çok eskiden okuduğum bir kitaptı ve altı çizili yerler vardı. Tesadüfen bir sayfa çevirdi ve 128.sayfa açıldı. Şöyle yazıyordu:
"Temmuz 23'ün yanına yalnız iki kelime yazılmıştı: 'Onu seviyorum'. Buna da inanmadı. 'Yalan! beni sevseydin o günün 23 Temmuz olduğunu bilmezdin.'"
Evet, artık başka bir dilin var olduğunu biliyordum. Belini kavrayarak boynuna bir öpücük kondurdum. Kitabı yerine bıraktı ve “film izleyelim” dedi.
“Olur” dedim, “izleyelim”.
15 Aralık 2013 Pazar
Kendimi Koşturacak Değilim - 14
13:09
No comments
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
0 yorum:
Yorum Gönder