24 Mart 2013 Pazar

Müzikte Yeni Bir Tarz: Samimiyet


Son zamanlarda popüler kültüre ait olmayan ancak yavaş yavaş bazı çevrelerce moda haline gelmeye başlayan bir müzik tarzı oluşmakta. Bu tarzı belli kalıplara oturtmak yerine "samimiyet" kelimesiyle özdeşleştirebiliriz. Başlıca da "Büyük ev ablukada" ve "Yüzyüzeyken Konuşuruz" grupları örnek gösterilebilir. Ancak yeni yeni gelişen bu müziğe değinmeden önce, temellerine bir bakmak lazım.

Kadıköy, duvarlarında "her şey sermaye için sevgilim" diye yazan bir yerdir. Kesmeşeker'in müziğinin oluştuğu topraklardır. Diğer ilçelerden her zaman farklı olmuş ve yeni olguların toplumla buluşmasına vesile olmuş bir yerdir; bu rolünü de hala daha devam ettiriyor. 90lı yıllarda Rock müziği burada kendine hayat buldu. 2000li yıllarda Kadıköy Acil ile müziğe yeni bir soluk getirdi. Şimdi de 2010lu yılların müziğine gelmiş gibi gözüküyor. Kesmeşekir'in zamanında ortaya koyduğu tat ve bu ülkenin geçmişten tadı damağında kalmış olan Fikret Kızılok - Bülent Ortaçgil samimiyeti burada yeni bir hal alıyor. Büyük ev ablukada'yı Kadıköy çıkışlı olarak gösteremeyiz ama bu tarz grupların merkezi olarak Kadıköy gösterilebilir.

"Yüzyüzeyken konuşuruz", Kadıköy'den çıkan ve evindeki samimiyeti notalarıyla müzikseverlere aktaran bir Kaan Boşnak projesi.  Kendilerini "yüzyüzeyken konuşuruz dışarıdan bir müzik grubu olarak görünse de aslında bir canlı müzik projesidir." diye tanıtıyorlar. Evlerindeki ve Kadıköy'ün sokaklarındaki ruhu, bütün samimilikleriyle dinleyiciye aktarıyolar. 
Yine aynı tarzda, evinde müzik kaydedip ticari amaç gütmeden kendi salonlarından çektikleri videolar aracılığıyla müzikseverlere ulaşan bir grup olarak da "Rehber" var. 

Rehber'in bu samimiyetine bir örnek olarak; 



Yüzyüzeyken konuşuruz için ise; 



(yazının sonunda da diğer Kadıköy'lü gruplardan örnekler sunacağım, youtube'dan onları da kolayca bulabilirsiniz.)

Buna benzer Kadıköy merkezli birçok gruba ulaşmak oldukça mümkün ancak ben özellikle Yüzyüzeyken konuşuruz grubunun, bahsettiğim yeni modanın önde gelen projelerinden olduğunu düşünüyorum. İstanbul'da son yıllarda ilerleyen kent olgusu ve bunun koşuşturması, telaşı bilinen ve bıktıran bir gerçek. Bu kentte insanlar yoruluyor ve kente ayak uydurmakta sıkıntı çekiyor. Bu da beraberinde bir duraklamak, sakinleşmek isteğini doğuruyor. İşte burada da devreye varolan sorunlara karşı bir talebi ortaya koyan sanat eserleri giriyor. Sanatın tarih boyunca da görevi bu olmuştur. Şimdi de bu sakinlik, samimiyet özlemlerini karşılayan ve evinde çaylarını demleyip kentin tüm hızına karşı gelir bir havada şarkılarını bizlerle paylaşan, varolan ticarileşmiş sanattan uzak gençler var. Bu yeni tarzın dinleyicileri de tüm bu olguları "samimiyet" kelimesinin altında topluyor.

Sürekli koşuşturan ve binalar arasında ezilmiş insanlar topluluğuna "konuşulacak şeyler" şarkısından "denize kıyısı olmayan insanları hiç sevemedim." sözünü çayımı yudumlarken söylüyorum evimde. Aynı benim evimden biri gibi, ben de onların evinden biri gibi hissettiğim insanlarla beraber yapıyorum sanki bunu. Bu samimiliği çok kolay hissettirebiliyorlar. Bilmiyorum gerçekten öyle midir ama bana sanki bütün hafta işe gidip gelmiş, yorulmuş ve bir pazar öğleden sonra varolan bu hayatından bir kaçış olarak başka bir seçenek sunan, içinden gelen bu asıl samimiyeti notalara döken insanlarmış gibi geliyorlar. Kendimi de aynen bu hengameden kaçarak kendi odamda mutlu hissettirip hayal kurmamı sağlayabiliyorlar. Bu açıdan insanların içlerine işlediğini düşünüyorum.
Samimiyet olgusunu iliklerine kadar hissettiren bir başka grup da Büyük ev ablukada. Özellikle "Görüntülü Radyo Eksen Filanı"nı dinlediğinizde bunu çok iyi anlayacaksınız. Onlar da varolanın ve popüler olanın dışına çıkmış bir grup. Yeraltı diyebiliriz. Ancak böyle olsa dahi popüler olmaya dönüyor ve aklıma 91 sonra Seattle'daki grunge müziğinin ticarileşmesi geliyor. Kaan Boşnak bir röportajında Yüzyüzeyken konuşuruz'un ticarileşmeyeceğini söylüyor, Büyük ev ablukada da bu görüşte. Ancak 90lı yıllarda Seattle'dan çıkan müzisyenler de bunu derken MTV'de dahi çaldılar. Kurt Cobain, Pearl Jam'i ticarileşmekle suçladı. Ticarileştikler yada etmedikleri bir görüştür ancak benim dileğim "samimiyet" adını verdiğim bu tarzın ticarileşmemesi hep bu tatta kalmasıdır. Sonuçta kötülemiş gibi olmayalım, grunge müziği de o senelerde dünyayı kasıp kavurmuştu. Tabi bu açıdan kurmuyorum benzerliği.

İstanbul'da varolan kent olgusunun yanında Kadıköy hep farklı bir yer olarak kalmıştır ve bu özellik şimdi müziğe de yansımış durumda. Yine aynı semtten "Yok Öyle Kararlı Şeyler" , "Halimden Konan Anlar", "Seni Görmem İmkansız", "Toz ve Toz" gibi gruplar da bu tarzın örnekleri. Biraz araştırıp daha birçok Kadıköy'lü gruba ulaşabilirsiniz.

0 yorum:

Yorum Gönder