'belki de insan yalnızca refahtan değil,acıdan da aynı ölçüde hoşlanıyor.hatta acının mutluluk kadar yararlı olduğu bile düşünülebilir.'
hemen dostoyevski'den örnek vererek başladım ki, ciddiye alınayım değil mi? İnsan sürekli mutluluğu arıyor, arıyor, arıyor. Bulamıyor mutsuz oluyor. Buluyor mutsuz oluyor. Oysa bilmiyor, mutluluk sadece aramakta...
Yine dostoyevski der ki;
"kolomb amerika'yı bulduğunda mutlu olmadı, ararken mutluydu."
Tamam tamam çok fazla dostoyevski oldu, zaten hasta düşüncelere sahip olduğum çoktan anlaşılmıştır. Neyse mevzuyu biraz daha geniş çerçeveye oturtalım. Oturup, çayımızı koyup konuşalım.
Refah mutsuzluktur dedik. Çok net bir belgem de var elimde. Onu açıklayacağım. Dünyada refah seviyesine ulaşmış ülkelere baktığımızda İskandinav ülkeleri başta gelir. Yine farklı bir kategoride daha birincilikleri var bu ülkelerin. En çok intihar vakası bu ülkelerde oluyor. İşte bu benim belgemdir, az çok.
Bir şeye ulaştığında, yeni bir hedef belirlersin, sonra bir daha, bir daha. Ve öylece gider hep, hep bir koşuşturma... Sonra hedef kalmadığında nolur? Gidersin eczaneye, anti-depresan alırsın, o olur. Kaybedenler Kulübü'nde söylenen bir şey vardı. "Dünyanın en tepesinde tahta oturduğun zaman, soruyorsan kendine ne oldu lan şimdi diye, kaybetmişsin sen" gibilerinden bir şeydi. İşte mevzu biraz bu. Amına koduğumun dünyasında bir şeye ulaşırsan, bütün büyüsü bozulur. Çünkü artık senden yüce bir varlık değildir o. Çoğu aşk da böyle biter. Ama bir insanın peşinden sürekli koşuyorsanız, o aşk olur, hiç bitmez. Hayatını adarsınız. Sonra sizin olur, biter. Ne oldu lan şimdi dersin. Ya da aşk mevzuu da değil, kariyer bile böyledir.
İşte iskandinav filmlerini açın bakın. Dagur Kari hakkında yazı yazmıştım mesela, açın filmlerini izleyin. Hep bunun izlerini görürsünüz. Her şeye sahip olmuş, ekonomik sıkıntısı olmayan ama hayatta bir amacı da kalmamış insanları mutlaka görürsünüz. İşte orada anlarsınız ki, refah mutsuzluktur. Ama refah arayışı mutluluktur.
Komşunun çimlerinin daha yeşil gözükmesi tribi bundandır işte. Hayat da bu kadar saçma bir şeydir. Anlam yükleyenler yer yarılsın yerin dibine girsin, dostoyevski'nin yeraltından notlarını okusun orada. Anlam yoktur, saçmadır.
Neden herkes üniversite yıllarını özler? Ben o yılları yaşıyorum, bi sik yok. İşte bu yüzden özlüyorlar sanırım. Bir bokun belli olmadığı, arada derede kaldığın yıllar. Arayışta olduğun yıllar. 2 sene sonra ne olacağını bilmediğin yıllar. Ama 30 yaşındaki adam biliyor ne olacağını, o yüzden mutsuz.
Neyse iç daralttım biraz ama, yeni hedefler koyun siz, mutlu olun sürekli. Az düşünün, mutlu olun. Aman kafanızı yormayın.