13 Haziran 2013 Perşembe

Gezi Parkı - Mail

13.06.2013 tarihli Vatan Gazetesi’nde bir gazetecinin Gezi Parkı’nda yaşadığı tecrübesine rastladım. Yazının sahibi olan Mine Şenocaklı’ya bir mail gönderdim ve yaptığım bu paylaşım aslında sadece ona değildi. Dolayısıyla blog adresimde de paylaşmak istedim. Şu süreçte pek evimde bulunamadım. Yaşadıklarımı anlatacağım demiştim ama anlatamadım. Bu mail'le de anlatabildiğimi düşünmüyorum tabi. Kısa bir şekilde değindim yaşadıklarıma ama sahip olduğu ruh açısından önemli buluyorum bu mail'i. Ufak ve kısa bir mail, okumanızı isterim. 

İşte mail’im;

“Merhaba,

Bugün yazınızı okudum ve benzer şeyleri yaşadığım için gözlerim doldu. Ben de yaşadığım korku dolu anları size yazmak istedim. Şunu söyleyeyim, biber gazından dolayı defalarca gözlerim yaşardı ancak daha fazla gözyaşını Taksim'de görmüş olduğum dayanışma için akıttım. Beni duygulandıran ve gururlandıran bu insanlarla da paylaşıma girmekten büyük zevk duydum süreç boyunca. Bu sebeple size de yazmak istedim yaşadıklarımı.

Tıpkı sizin gibi ben de ölmekten korktum günler önce. Gördüklerimi ancak orada olanlar ve bu şiddete maruz kalanlar anlayabilirler. Hatta bu şiddete maruz kalmayan kişiler, belki sizin kaleme aldığınız hadiseden pek fazla etkilenmemiş olabilir. Ama ben aynı şeyleri yaşayan ve o korkuyu tadan biri olarak yazınızı ağlayarak okudum. Kelimelerinizi okurken yaşadığım korku dolu anları gördüm hep. Şimdi hayatımda ilk kez bir köşe yazısı için bir yazara mail atıyorum, umarım okursunuz.

Direnişin Beşiktaş'a yansıdığı, akaretlerin savaş alanına döndüğü, meşhur dolmabahçe camii olayının olduğu günlerde ben de oradaydım. Dolmabahçe tarafında halka beraber yürürken arkamızdan toma'ların adeta bizi ezmek için üstümüze sürüşlerini, önümüzden gelen gaz bombalarıyla bizi araya sıkıştırıp bütün hınçlarıyla saldırışlarını gördüm. GÖRDÜM! Gördüğüm için biliyorum. Siz de biliyorsunuz. Resmen bizi öldürmek için oradalardı, hissediyordum. Biber gazından kafası yarılan birçok insanın arasında kendimizi korumaya çalıştık, korkunç dakikalardı. Daha önce hiç kullanılmayan, çok ağır ve rengi olmayan bir gaz yedik. Bayılanlar, fenalaşanlar, yaralananlar, birçok şey gördüm. Ağladım. Biber gazından, polisin bu şiddetinden ve halkın mükemmel dayanışmasından ağladım.

Orada hissettiklerim aynen şöyleydi: "şuan birkaç kişi ölmüştür, birkaç saat içerisinde de biz ölebiliriz." Bu duyduğum sadece korkuydu ve bir şekilde oradan kaçmayı başardık. Daha sonra ilerleyen saatlerde metrobüs durağındaydık ve 25 yaş civarında bir genç koşarak bize doğru geldi ve sarıldı. Ağlıyordu. Eli, ayağı titriyordu ve krize girip bayılmak üzereydi. Gezi'de öğrendiğimiz az biraz bilgiyle ilk yardımda bulunduk ve sonra o genci dinledik. Anlattıkları kanımı dondurdu. Aynı bizim gibi o da oradaymış ama kaçamamış. Bir kafeye sığınmışlar. Aradan epey zaman geçtikten sonra kendi aralarında karar alıp, nefeslerini tutarak kaçmayı planlamışlar. Kafeden çıktıkları anda kafalarına biber gazı yağmış. Gencin anlattığına göre tam yanında koşan birinin kafasına denk gelmiş. "Yerde can çekişerek çırpınışını ve ölüşünü izledim" dedi bize. "O olmasaydı, benim kafama isabet edecekti ve ben ölecektim. Biz ne yaptık abi bunlara? Bu kin ne? Bizi neden öldürmeye çalışıyorlar" dedi. Geçirdiği sinir krizi artık beni de esir almıştı. Çünkü orada yaşananları biliyordum. Siz de biliyorsunuz artık, anlarsınız. Muhtemelen o genç ölmedi, bir hastanede kurtarıldı ama ölebilirdi. Ölebilirdik orada, bunu çok net hissettim. O gün ölebilecek olmamdan korktum. Daha 22 yaşındayım, ölümden korkmak ne demekmiş anladım.

Ben bu yaşadıklarımın hiçbirini unutmadım, unutamayacağım. Geceleri rüyalarıma giriyor. Bazı günler gözlerim dalıp gidiyor o yaşadıklarıma. O aslan gibi gencin hüngür hüngür ağlarken söylediği sözler geliyor aklıma. Cidden biz bu insanlara ne yaptık? Şimdi bir de ben sorayım; Biz bu yaşadıklarımızı nasıl unutacağız?

Açık konuşayım, ben o gün polise kin besledim. Yaşadıklarınızdan dolayı etkilenen psikolojiniz ile dediğimi anlayabilirsiniz ama yine açık konuşayım, gezi parkındaki dayanışma ve tutum benim bu hislerimi düzelten taraf oldu. Biz direnişçiler olarak dünyaya ders verdiğimizi söylüyoruz ama aynı zamanda bizler de orada birçok ders alıyoruz. Ben orada saygı duymayı, beraber ve "insan olma hassasiyeti" ile yaşamayı öğrendim. Normalde vatan gazetesi okuyan bir insan değilim, bugün elime geldi ve tesadüfen okudum sizi. Eskiden araştırıp kim olduğunuzu, neci olduğunuzu araştırırdım ama bugün umurumda değil bu. Ben geziden bunu öğrendim ve sizi bu dayanışma ile selamlamak istiyorum.

Siz bayılmışsınız, geçmiş olsun. Ben de tam bayılmak üzereyken, kollarıma iki kişi girdi ve kurtardı beni. Oradaki dayanışmada yer alan ve bizi kurtaran bütün insanlara da gönderdiğim selamı sizle paylaşmak isterim. Bugün yine Taksim'deyim. Onları görünce duygulandım tekrardan ama bu kez piyano ile "karlı kayın ormanı" söylenmesine doldu gözlerim. Yazımın başında dediğim gibi gözlerimizi dolduran tek şey biber gazı değil. Biz yalancı ve hissiz insanlar değiliz, çapulcu ve güzel insanlarız. Ben size yazmak istedim çünkü gözlerimizi dolduran bu diğer şeylerin varlığını da görmek sizi mutlu edecektir diye düşünüyorum.

Yazınız için teşekkür ederim.


Saygılarımla...”




0 yorum:

Yorum Gönder