Yoruldum
ben. Durup dururken hem de, hiçbir çaba göstermeden yoruldum. Belli ki bildiğim
bir şey var, kendime söylemeye dahi çekindiğim bir şey. Yarıda bıraktığım
yazılar gibi hissediyorum sana karşı. İçi dopdolu bir çok hissim olsa da,
kağıda tarif edemediğim şeyler gibi. Yoksa anlatabilsem şu içimi sana, hafif
rüzgarın terli yüzümü ferahlatması gibi ferahlatırdı gözlerin beni. Öylesine
severek bakardın yani. Ama ne bileyim, benim gücüm yok ki buna. Ben odamın
duvarına kazımışım bir kere Oğuz Atay’ın “anlatmadan anlaşılmaya aşık” sözünü.
Sen, ilk bakışında anla beni. Rüzgara gerek kalmasın, kağıda kaleme gerek
kalmasın. İlk bakışında anla, her şeye yetecek gücümüz bak gör.
Yaşanmamışlıklardan ibaretiz biz. Varoluşçu felsefemize bir de bu açıdan bakalım. Yokluğun şekillendiriyor her şeyi. Olmayışın, olmayışımız... Seninle yaşamak söz konusuyken, yaşayamadıklarımız kaplıyor gecemi. Yoruldum ben. Durup dururken hem de, öyle oturduğum yerden yoruldum. Böyle hissettiğim zamanlarda başımı kucağına yaslayıp dinlenmek isterdim ama senden yoruldum ben. Sensizlikten ve senden. Ne yapacağımı bilmez bir haldeyim şimdi.
Yarıda bıraktığım duygular gibi bu yazı da. Yaşama duygusuyla doluyken içim yarım kalmış tutkularıma benziyor bu sayfa. Sana benziyor. Yarım kalıyor...
0 yorum:
Yorum Gönder