Yaşanmışlıkların izleri vardı yüzünde. Ama ne bir kırışıklık ne de suratını gizleyen bir makyaj... Her şey ortadaydı, apaçık. Bu yükü kaldırabilir misin, diyordu kadın hiç konuşmadan. Ama konuşmuyordu işte. Belki belli belli bunu isteseydi, hiç üstesinden gelebileceğini düşünmeyecekti. Lakin karşısındaki gözleri kaybetmekten korkuyordu. Üsteledi bu yüzden. Her şeyi yapabilirim, her şeyin üstesinden gelebilirim dedi seslice; sanki her şeyi biliyormuş gibi. Hiçbir şeyi bilmiyordu ama kadının bakışlarını ve yüz hatlarını doğru algılamıştı.
Kendi geçmişi geldi aklına ve güldü. Umutsuzca geçen senelerine güldü, kendi acısını bile kaldıramadığı senelere. Apartmanın en tepesine çıkıp, yeryüzüne hızlıca çakılıp ölmeyi planladığı güne güldü. Şimdi başkasının acılarını da kaldırabileceğini düşünüyordu. Hayat ne çabuk değişiyor diye düşündü. Ama değişen çok fazla bir şey yoktu. Tek değişken, aşık olmuş olmasaydı ve bunu kendisi dahi bilmiyordu.
Kadın, ona her şeyi unutturuyordu. Düşüncelerini susturdu ve yanına sokuldu. Gözgöze gelip bekledikleri beş saniye, sanki beş ay gibi geldi. Dudakları birbirine değdiğinde, tek hissettiği şey yaşamaktı. Dört sene sonra, ilk kez yaşamaya bu denli sarılmıştı. Çekingenliği gitti ve biraz daha sarıldı yaşamaya. Dudakları ıslaktı, söylenmemiş cümlelerle ıslanmıştı. Sonra ikisinin söyleyemediği cümleler birleşti ve bir oldular. O gece kimse duymamıştı belki ama her şey söylenmişti. Tek bir kelime bırakmadılar artlarında.
Haluk, üstünü giyindikten sonra çatıya çıkmak istedi. Yıllar önce yere çakılıp hayattan kurtulmak istediği yerde, bu sefer kendisine hayat veren kadınla ayaklarını yeryüzüne sallandırdı. Korkuyordu Haluk ama bunla hiç ilgilenmiyordu, ilgilendiği şey yanındaki kadının korkuyor olmasaydı. Ayakları yeryüzüne bakarken sırtlarını zemine verdiler ve yıldızları seyrettiler. Artık akıllarında olan şey yeryüzü değil, bulutlardan çıkardıkları şekillerdi. Artık birbirlerinin hayallerine karışıyorlardı. O gece, iki insan her şeyi gerisinde bırakıp yepyeni bir hayata başladılar. Yeryüzüne bakıp çakılan suratları, artık gökyüzünün derinliklerindeydi. Sonra döndü ve tekrar gözlerinin derinliklerine saplandı. Dudakları tekrar ıslandı ve bir kez daha terlediler o gece.
Doğanın güzelliği, insanoğlunu hep şaşırtmıştı. Ama Haluk, ikinci kez bir kadının güzelliği karşısında şaşkına dönmüştü. Sabah uyanıp pencereden dışarı baktığında, doğanın güzelliklerine çok alışıkmış gibi derin bir nefes çekti içine. Hava hiç olmadığı kadar güzel, Haluk'un dünyası hiç olmadığı kadar hızlı dönüyordu. En azından şimdilik...
0 yorum:
Yorum Gönder